
Hayat Kaçık Bir Uykudur
Hayatı kaçık bir uykuya çeviren her şey bu Podcast'de tartışılıyor!
Web sitemiz: hkbupodcast.com
İletişim: hkbu.podcast@gmail.com
YouTube: https://www.youtube.com/@HKBUPodcast
Instagram: hkbu.podcast
X (Twitter): hkbu_podcast
Patreon linki: https://www.patreon.com/hkbupodcast
Hayat Kaçık Bir Uykudur
#252 Pasaport Tarihi ve Kahraman Diplomatlarımız
Bu bölümde önce kısaca pasaportun tarihine girdik ve sonrasında Behiç Erkin, Necdet Kent gibi 2. Dünya savaşında yüzlerce insanın Nazi kamplarına götürülmek yerine hayatının kurtulmasına öncelik eden kahraman diplomatlarımızı anlattık. Kaçık bir dönemde cesaretle Türk pasaportunun gücünü kullanan insanları minnetle anıyoruz!
Bize ulaşmak için:
- Twitter @hkbu_podcast
- İnstagram @hkbu.podcast
- hkbupodcast.com
- hkbu.podcast@gmail.com
Bizimle yolculuğa devam ettiğin için teşekkürler!
(Transcribed by TurboScribe.ai - Go Unlimited to remove this message) Bu bölümde pasaport tarihini ve nazilere karşı gelen kahraman diplomatlarımızı anlattık. Keyifli dinlemeler. HKBU Podcast'in bir başka bölümüyle Sen Dinleyen'in karşısındayız. Her zaman olduğu gibi İstanbul ekseninde ben Cihan, öte kalifornyalarda kuzeylerde sevgili Samet var. Merhaba Sametciğim, ne var ne yok bugün Kuzey Amerikalarda? Valla sevgili Cihan'ım böyle bir heyecan var çünkü ilk defa görüntülü bir podcast kaydı denemesi yapıyoruz. Hani hep genelde Samet'in ne işliğini de göremiyoruz ama duymuş olduk falan gibi mesajlar geliyor. Aynen veya işte screenshot alıyoruz üzerimizdeki hoodie olsun tişört olsun falan. Şimdi ilk defa böyle bir özel ve güzel bölüm yapıyoruz görüntü eşliğinde. Artık video cast olarak da bazı bölümleri YouTube'a koyacağız buradan duyuralım deyip sende ne var ne yok soralım bakalım. Sen cevap verdin mi ya iyiyim diye ya da değilim diye? O kısmı atladın bence. İşte heyecanlıyım dedim ya, görüntü var dedim. Bende yoğun ya, neden bu kadar yoğun? Sebepleri belli ama hani şey var ya böyle her şeye yetişemeyeceğini hissettiğin dakikalar ya da saatler ya da günler ya da aylar yaşarsın ya onlar gibi. Hani böyle günün dakikaları yetmiyor, saatleri yetmiyor. Hani ya bugün de 27 saat olmalıymış ya dediğin anlar gibi. Yani evet aslında uyumasan yeter herhalde ama insan dayanamıyor bir noktadan sonra. Özellikle yani hafta sonları akşam saatlerinde yani hafta içi de tabii dahil bunun ama hafta sonu uyuyunca insan üzülür ya ya bu saatte de uyudum. İşte o üzüntüleri yaşadığım bir süreç Samet'ciğim. Valla sevgili canım bu yoğun süreçte bize vakit ayırdığın için o zaman şey gibi. Kalık gibi oluyorum. Aynen. Hayır podcast'te yeterince zaman ayıramadığımı düşündüğüm için de bir hüzün, bir yaz havası, bir matem diyelim. Ama lafı yani çok uzatmak istemiyorum konuya girmeden önce de sanki co-host olmanın avantajları da böyle dönemlerde ortaya çıkıyor. Biliyorsun geçen sene benim çok fazla odaklanamadığım süreçlerde sen biraz daha böyle gazı arttırıp devreye girmiştin. Şimdi de böyle yoğun süreçlerde ne bileyim bayram, tatil. Aa evet bak onu konuşmadık. Sen bayağı da gezdin biz en son. Yani bu durumlarda co-host'un avantajı oluyor gibi geliyor bana ikili podcast yapmanın. Kesinlikle çünkü bir süredir senin sırtındaki semeri bayağı doldurduk. Bakalım o semeri boşaltıp ben devralacağım çok yakında. Öyle oluyor ya. Dinleyen keyif almaya devam ettiği sürece ve bu yoğunluklarımızı çok hissetmediği sürece bence zaten bir sıkıntı yok diyelim. İstiyorsan hazır böyle Amsterdam'lara, Romanya'lara ne bileyim pasaportunu alıp uluslararası sulara daldığın bir zamanın akabinde konuya da oradan bağlayıp girebiliriz. Çünkü Türk pasaportuyla zaten seyahat ettin. Ve şimdi tam da o seyahat ettiğin pasaportla ilgili bir bölüme doluyoruz aslında. Bak şimdi böyle söyleyince aklıma geldi. Keşke pasaport da yanımda olsaydı şu anda kaldırıp gösterirdim. Ay yıldızlı pasaportu deyip. Gurur. Evet biraz denk geldi. Aslında bu bölüm kaydını sen de çok iyi biliyorsun ki uzun zaman önce konuşmuştuk yapalım edelim diye. Ama gel gör ki işte zaman bizi bayram sonrasındaki takvime itti. Bugün sevgili dinleyene pasaport ekseninde bir bölüm yapacağız. Hatta senin de değineceğin, bana pasladığın ve benim de okuduğum izlediğim güzel bir dönem de var. Hani nasıl diyelim, güzel derken şey böyle hani... Anlamlı. Evet anlamlı bir dönem de var. Ben daha çok pasaportun tabii ki nedir ne değildir kısmına evrildim. Oradan yavaşça girelim istersen. Evet güzel bir giriş. Yok güzel bir giriş olabilir. Şimdi hep düşünürüz ya pasaport eskiden var mıydı yok muydu. Ki gelişmiş dünya içerisinde pasaport adeta hani vazgeçilmezlerden biri. İşin garip tarafı M.Ö. 450'de antik İranlı kral Artanekser Eksin hizmet eden bir Nehemiye varmış. Bu Nehemiye Filistin'in güneyi boyunca ilerlemek için nehrin ötesindeki yöneticilerden kendisine güvenli bir şekilde geçiş izni vermesi için böyle bir belge istemiş kraldan. Kral da bu belgeyi ona bir mektup şeklinde vermiş. Bir tarafıyla da tarih içerisinde ilk pasaport olarak tanımlanıyor baktığım kaynaklarda. Pasaport sözcüğünün etimolojiyi de seversin ya sen. Pasaport kısmının kökeni Fransızcadan geliyormuş. Passe ve Port anlamına gelen yani limanı geçme anlamında geliyormuş. Oradan türemiş ki baktığın zaman tarih içerisinde de pasaportun babalarından biri de 17. 18. yüzyıllarda Fransa kralı 14. Louis'miş. 72 yıl boyunca hükümdarlık yapmış Fransa'da ve Avrupa ülkelerinin de bir pasaport sistemine geçmesi, bir vize algısının oluşması konusunda baya etkin olmuş. Ve hani tabii ki şu anki pasaportla alakası yok baktığın zaman ama bir kağıttır, bir belgedir mantalitesi olmuş. Anlayışı, daha çok anlayışı yani varmış. Yani bir sınırlama insanların bir yerden bir yere gitmesini diye düşünebilirsin ki dünya nüfusunun ne kadar az olduğu dönemler bir tarafıyla ve ulaşımın da ne kadar zor olduğunu da hamile edebiliriz. 1861 yılında Fransa hükümeti pasaport vize uygulamasını kaldırmış ve birçok Avrupa ülkesi de buna hani uymuş. Ve böyle şey gibi 1861'den 1914'e kadar böyle sukunetli bir dönem geçmiş. Ta ki Birinci Dünya Savaşı'na kadar. Birinci Dünya Savaşı'nda işler tamamen değişmiş. Nasıl değişmiş? Geçici olarak biz pasaport uygulaması yani vize uygulamasını koyalım demişler ve şu an karşımızda. Ve hatta hiç olmadığı kadar da nasıl diyeyim sana? Çetrefilli. Zorluk, evet çetrefilli. Tam da dilimin sürçmek için can attığı kelimeyi bulup çıkarıp koydun ortaya. Yani daha da zor bir dönemden geçiyoruz aslında. Pasaport olsun, vize görüşmeleri olsun, ücretler olsun, ne bileyim bürokrasi olsun. Yani o anlamda tabii ki de çok olumlu bir dönemden geçmiyoruz. Bu dönemler değişebiliyor. Eskiden düşünürdük ya işte hani pasaportu alıyorsun zaten de ya vize alacaksın edeceksin işte şunu ödeyeceksin şu kadar para dolar euro. Şu an insanlar onu ödemek için herhangi bir sorun görmüyor ama o randevu gününü alamıyorlar. Yani Türkiye eksilinde belki dünyanın geri kalan hani belli başlı ülkeleri Avrupa ülkeleri dışındaki ülkeler için bu geçerli olabilir. Hani biz şu an Türkiye tarafını bildiğimiz için o şekilde söylüyorum. Ya diğer taraftan şöyle düşün Samet hani o kadar süreç vize tarihleri açısından zor ki bazı siteler bot hizmet veriyorlar. O bot hizmet ne yapıyor biliyor musun? O veri tabanını tarayıp işte şu ülkenin şu saatte şu gün kotası var. Hani boşaldı şu anda gir o randevuyu al diye sana notifikasyon uyarı yolluyor. Ona bir para veriyor. Yani bu tıkanıklık resmen yeni fırsatlar oluşturmuş piyasada diyebiliriz. Peki Türkiye yani baya eskilerden bu pasaport anlayışının oluşmasını çok güzel anlattın. Peki Türkiye ekseninde pasaportun başlardan günümüze doğru evrilmesinde nasıl bir başlangıç hikayesi var? Orada Osmanlı'ya gidiyoruz tabi ki. Osmanlı'da önce ülke içi seyahatleri düzenleyen 1844 tarihinde mürür nizamnamesi yayınlanmış. Yani önce ülke içerisinde ki hani baktığı zaman Osmanlı'da ne kadar 1844 olsa da toprakları gayet geniş bir imparatorluktu. Bu düzenlemeden yani 1844'ten sonra 1867 tarihinde ise pasaport nizamnamesi kabul ediliyor ve Osmanlı'da pasaport sistemine geçiyor. Hep şey düşünürdüm yani İzmir'de bir lokasyon var pasaport diye. Bu nereden geliyor diye bir düşünürdüm. Nereden geldiğini de araştırınca şöyle gördüm. İzmir'de 1867 ile 1886 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun inşa ettiği bir pasaport bürosu varmış. Bu pasaport bürosu o dönem hizmet veriyor o dönem aralığında ve günümüzde de İzmir'de pasaport olarak bilinen bir bölge var. Hatta orada bir pasaport iskelesi var. Bu Osmanlı'nın hani pasaport işlerinin yapıldığı lokasyonmuş İzmir ekseninde. Bu da değişik bir anekdot olarak karşıma çıktı. Ben aslında bu bölümü yani bizim yapılacak bölümler listesine eklerken bu bölümün karşıma çıkma sebebi şuydu. Çok uzun zaman önce yani uzun zamandan kastım birkaç yıl önce direkt adı Türk pasaportu olan bir belgesel izlemiştim. Daha sonrasında bu yani zamanında da izlediğimde aslında baya bana dokunan baya duygusallaştığım bir aslında yapımdı. İzlediğimde de aklımda kalmış bir şekilde. Geçenlerde işte biliyorsun sen de yapıyorsun YouTube'da bölümden bölüme videodan videoya atlarken karşına çıkan şeylerden biri. Aynen bir tane sonradan önerciyimiz Deutsche Welle'nin bir videosu çıktı. Onunla beraber belgeseli hatırladım yine. Benim için herhalde bu pasaportun hani günümüzde biraz çetrefilli dediğimiz dönemden geçen pasaportun peak yaptığı yani artık kullanış olarak veya bir yardım unsuru olarak kullanılmasında peak yaptığı dönem 2. Dünya Savaşı dönemiydi. Aslında ben biraz oradan konuya girmek istedim. Aslında bu araştırdıkça şunu fark ettim Cihan. Şimdi konuyu girip biraz anlatırız ama aslında bu bir devletin başarısından ziyade belirli cesarete sahip 3-4-5 kişinin inisiyatı falan kendi hayatını tehlikeye atan aslında insanların başarısı. Ama Türk pasaportu burada çok etkili bir unsur. Ne kadar güçlüymüşü de bir tarafıyla da bize aktaracaksın diye düşünüyorum Sametciğim. Örnekler çünkü örnekler onu gösterecek. Kesinlikle öyle. 2. Dünya Savaşı zamanı şimdi Sovyet Rus gerçeği var. Sovyet Rusya unsurunu gerekçe göstererek Türkiye savaşa filan katılmadı. Orada bir tarafsızlık durumu vardı. Burada aslında mütefiklerin yaptığı çok büyük baskılar vardı Türkiye'ye çatışmaya girmesi için. Ama Türkiye Alman Büyükelçisi von Papen aracılığıyla diplomatik ilişkileri geliştirdi Almanya'yla. Dolayısıyla orada 1941'de Türk-Alman dostluk paktı diye de bir şey imzalanıyor. Onun da anlatacağım şeylerde bir önemi var. Ama burada bu savaş sırasında benim için önemli olan 4 tane isim var. Bunlardan birisi Selahattin Ülkümen, diğeri Necdet Kent, biri Namık Kemal Yolga, diğeri de Behiç Erkin. Bunlar bizim diplomatlarımızdı. Görevi yaptıkları zaman işte Rodos'ta, Marsilya'da, Paris'te bu tarz yerlerde elçilik görevlileri yaptıkları zaman Yahudi kökenli Türk vatandaşlarının ölüm kamplarına göndermelerini, kendi yaşamlarını da tehlikeye atarak engellediler. Şimdi burada benim böyle hayat kaçık bir uykudu diyoruz ya sürekli. Burada beni kaçık kılan şey bu elinde tüfekleri, silahları olan Nazi askerlerine bu insanların göğüs gerip de nasıl bazen trenleri durdurdukları, bazen askerin karşısında inatla durdukları hikayeler oldu. Çünkü kendi ağızlarından anlattıkları günlükleri, işte sonrasını yazdıkları mektuplar, yazdıkları kitaplarla anlattıkları anılar bunlar. O yüzden çok değerli. Yani üçüncü ağızdan delikodu şeklinde insanın şeklinde değil direkt kendi anlattıkları hikayeler bunlar. İzni olursa Behiç Erkin'le başlamak istiyorum. Diğerlerine biraz daha kısa değineceğim ama burada Behiç Erkin ve Necdet Kent'e biraz değinip sözü sana veririm. Şimdi Behiç Erkin Osmanlı zamanında 5. orduda devletlere karşı, itilaf devletlerine karşılığında savaşıyor ve çok büyük başarılar elde ediyor. Hatta o kadar büyük başarılar elde ediyor ki Almanya'nın en önemli nişanlarından biri olan Demir Haç madalyasının en üst mertebesi bu. Yani birinci derece. Bunu iki tane komutana veriyorlar Türkiye'de. Bunlardan biri Behiç Erkin, diğeri de kim tahmin edersin? Yani zorlu olsa gerek. Sonra çok önemli başarılar elde ettiği için ve birazcık isim de yaptığı için dönemin fenomeni diyebiliriz herhalde. Onu en önemli yerlere yollamak istiyorlar elçi olarak savaş sonrasında ve kendisi Fransa'ya gidiyor elçi olarak. Burada İsmet Önünün hatta kendisine bir teklif sunuyor. Ya diyor Almanya'da elçi ol ya da Fransa'da elçi ol diyor. Büyük elçilik teklif ediyor. O da Fransa'yı tercih ediyor. Orada göreve başladıktan ya düşünsene ben bu geçmişlik hayatları dinlerken bugünkü sorunlarımız bana çok ilginç, çok ufak geliyor. Şimdi bu şahıs Fransa'ya gidiyor. 31 Ağustos 1939 tarihinin ertesi günü Almanya Polonya'yı işgal etmesiyle 2. Dünya Savaşı başlıyor. Yani düşünsene kalkıyorsun gidiyorsun Türkiye'den elçi olarak işine başlayacaksın. Sen oraya gittikten 1-2 gün sonra savaş patlıyor. Böyle bir durum var. Ama kendisinin burada efsaneleşmesi en azından benim gözümde efsaneleşmesinin sebeplerinden biri şu. Orada baya çok yüksek sayıda sadece Türk Yahudileri değil herhangi yardıma muhtaç yardım edebildiği bütün Yahudilerin hayatını kurtarmaya sebep oluyor. Ve burada mesela söyledikleri daha doğrusu Nazileri direnirken söylediği sözlerden biri yine kendisinden anlatılan şöyle bir şey var mesela. Bu kanunları Türk Yahudilerine tatbik edemezsiniz. Çünkü benim ülkemde din, dil, ırk ayrımı yoktur. Benim vatandaşlarımın belirli bir kısmına belirli zorunluluklar dayatmak bizim kanunlarımıza aykırıdır diye bildiğin orada görevdeki Nazileri direniyor. Ve çoğu insanı da böyle götürülmekten alıkoyuyor, engelliyor ve bir şekilde hayatlarını aslında kurtarmış oluyor. 20.000'e yakın arkadaşlarıyla beraber 20.000'e yakın insanın Türk ve Türk olmayan Yahudinin Türk pasaportu verilerek burada zaten Türk pasaportu olayı önemini gösteriyor. Türk pasaportu verilerek aslında oradan kurtarılıyorlar ve Türkiye'ye doğru da yönlendirilmiş oluyorlar. Hatta şimdi biliyorsun biz hiç nazi bölümü yapmadık direk. Çünkü yan konuları o kadar çok ki onları yapmak daha mantıklı. Çünkü git gokuldan oku yani ya da kitaplardan her yerde var. Ama mesela böyle bölümlerde benim hoşuma giden ayrıntılar şunlar. İşyerlerine biliyorsun veya evlere sürekli işaretler konulurdu. Yıldız işaretleri hangisi yani hangisi değil. O şöyle bir şey yapıyor. İşyerlerine ve evlere burası bir Türkiye'ye aittir işaretleri koydurmaya başlıyor. Çok güzel bir ayrıntı yani bunu yaptığı zaman askerler kapı kapı dolaşırken bu işeride gördükleri yerlere giremiyorlar. Uluslararası bir krize neden olmamak için. Bu da çok ilginç bir detay olarak karşıma çıktı. Son bir şey daha söyleyeyim bu önemli şahısla ilgili. Yahudi asıllı Fransa eski başbakanı Leon Blum onun çocuğunu da alıyorlar ve kampa götürüyorlar. Yine kendisi sayesinde Behiç Bey sayesinde bu Fransa eski Fransa başbakanın oğlu ve arkadaşları bu nazi kamplarından çok çok uzun uğraşlar sonunda kurtarılıyorlar. Bu kadar da takdir edilesi bir hikayeye sahip. Şimdi Necdet Kent'e de çok hafif değinmek istiyorum. Necdet Kent de bu arada ilginç bir dipnot. Bu yani senin benim zamanımda biz duyardık. Coca-Cola'nın yönetim kuruluna işte bir Türk varmış falan diye hep böyle muhtar kentin ismi geçerdik. Ve muhtar kentin de direkt babası bu Necdet Kent. Small world demek istiyorum burada. Kesinlikle. Çok ilginç bir bağlantı. Onu da yani aynı mantıkla pasaportla ilgili pasaportu kullanarak vererek hayatlarını kurtardığı baya bir Yahudi vatandaşı var. Sonradan Türk vatandaşı olan insan var. Ve hatta o da anılarında şöyle bir alıntı onunkinden vermek istiyorum. Çünkü bir akşam bir trene ilk defa bir trene Yahudilerin yüklenmeye başlandığı görevlerden biri ona söylediğinde hemen koşuyor tren istasyonuna. Ve sonrasında da hatta St. Charles tren istasyonuna koşuyor. Ve hatta sonrasında da o anı böyle anlatıyor. O akşama dair hatıralarımdan silinmeyecek olan tek anı vagonlardan birinin üzerinde gördüğüm bu vagona 20 baş hayvan ve 500 kilo ok onulabilir şeklinde yazıydı diye bir anısı var. Ve orada da şöyle bir kahramansız bir hareket yapıyor ki benim çok hoşuma gitti bu hikaye yine. Burada trene insanları yüklemeye devam ediyorlar. Kendisi karşı çıktığı halde orada görevli olan Nazi askeri onu dinlemiyor. Herkesi yüklüyor. Tren hareket etmek üzereyken de kendisi trene zorla biniyor. Hatta askerlerin uyarılarına ve tüfeklerini doğurtmana rağmen trene biniyor ve ben de o zaman onlarla gidiyorum diyor elçi olarak. Ve tren o istasyondan ayrılıyor ve bir sonraki istasyonda duruyor. Bir sonraki istasyona durduğunda oradaki Nazi askerleri bunu öğrendiği de tabii ki de stres yapıyorlar ve indirip kendisini özür diliyorlar hatta. Bu tren siz içindeyken hareket ettiği için özür dileriz diye. Ve onunla beraber de 80 veya 100'den aşkın insanı da indiriyorlar. Aslında orada onların da hayatı kurtarılmış oluyor. Kendisi de işte yine aynı az önce anlatıladığım anılarında kurtardığımız insanların boynumuza ve ellerimize sarılmalarını, gözlerindeki minnettarlığı ve sabaha karşı yatağa giderken duyduğum iç rahatlığımı unutamam diye de bitiriyor alıntılarını o geceye dair. Yani ben böyle ufak içerden alıntılar, anlar çekmek istedim. Çünkü bütün tek tek hepsini anlatsak sabaha kadar podcast yapabiliriz. Ama bu tarz şeyler çok dokundu. Bunları okumak, bunları bilmek çok hoşuma gitti. Ve tabii ki de Namık Kemal Yolga ve Selahattin Ülkümen de diğer iki önemli isim. Bunları da dinleyenler aslında eğer ilgileri varsa bu tarz hikayelere isimlerini araştırarak bulabilirler. Çünkü mesela Namık Kemal Yolga ya da Türk Şintleri diyormuşlar zamanında. Türk Şintleri olarak bilinmiş. Yani böyle güzel atıflar da var. Şöyle bir durum var aslında. Verdiğin örneklerden hatta yaşanmış ve çok trajik olaylardan da bahsediyoruz bir tarafıyla. Yakın tarih içerisinde Türkiye'nin ya da bu toprakların insanının Avrupa coğrafyasına ya da benzer çevre coğrafyalara yaptığı etki. Aslında ülke içerisinde yani Türkiye eksenli söylüyorum bunu. Hep bir göz ardı ediliyor. Yani bunu yaptığım Avrupa seyahatinde çok iyi gördüm yakın zamanda. Bununla ilgili zaten bir bölüm önerim olacak sana. Buradan da spoiler vereyim. Aslında etkinin ne kadar büyük olduğu ama bunun bir o kadar da farkında olmadığımız ki senin bu vermiş olduğun Türk pasaportu belgeseli de olan ve yakın tarihten aslında çok yakın bir tarihten bahsediyoruz. Yani 2. Dünya Savaşı zamanlarından bahsediyoruz. Bu ülke içerisinde aslında çok da farkında olunmayan bir anekdotla karşımızdaydın. Ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum Samet'ciğim sana. Rica ederim sevgili Cihan'ım. Bu pasaportla ilgili eklemek istediğin veya tarihle ilgili eklemek istediğin bir şeyler var mı? Yani bu tabii ki de bölümler aslında seri halinde daha da yapılabilir gibime geliyor. Çünkü günümüz pasaportunun da biliyorsun veya vatandaşlığın da çok tartışmalı durumları zaman zaman haberlere yansıyabiliyor. O yüzden eğer bir eklemen varsa dinleyelim. Yoksa da istiyorsan ne öneriyoruz köşemize geçelim. Orada da pasaportla ilgili bol bol zaten önerilere sahip. Birkaç tane şey var. Yani şimdi bölümü bir yerden bir yere alıyorum. İlginç bilgiler aslında. Onlarla birlikte tamamlayıp ne öneriyoruz kısmına geçelim istersen. Bir tanesi İskandinav ülkelerine ait bir pasaportu ultraviolet ışığın altına koyduğunda sayfalarında kuzey ışıklarının parladığını görüyormuşsun. Bu çok büyük bir detay geldi bana. İkinci anekdot ise ilk pasaport aslında İncil'de geçiyormuş diye bir tanım var. Bu Nehemiya kitabında Fars Kralı 1. Artaşasta'nın bir yetkiliye Yahudiye'deki seyyaretlerinde güvenli geçiş sağlayan bir belge vermesi durumu var. Bu İncil'de de geçiyor. Bu enteresan olarak geldi bana. Bunda paylaşmak istedim. Diğer pasaportla ilgili anekdot ise 1. Dünya Savaşı'ndan sonra pasaportlara fotoğraf zorunluluğu koymuşlar. Bunun sebebi de önceden böyle basit bir evrak şeklinde olan şeyin bir Alman ajanının sahte bir Amerikan pasaportuyla İngiltere'ye girmesinden sonra 1. Dünya Savaşı'nda bu fark ediliyor. Ve ondan sonra da fotoğraf koyulması gerekiyor pasaportlara. Ama işin garip tarafı şu eski pasaportlar yani o dönemin pasaportlarında aile fotoğrafları da kabul ediliyormuş. Yani bayağı 5 kişilik bir ailenin fotoğrafı içerisinde de onu koyabiliyor muyuz? Son anekdot ise sahtesi yani bir pasaportun sahtesinin en zor yapıldığı ülke şaşırtıcı bir şekilde karşıma neresi çıktı biliyor musun? Nicaragua. Nicaragua'nın pasaportunda 89 farklı güvenlik önlemi varmış ve baktığın zaman işte hologramlar vesaireler falan diye düşünürsen hani kopyalanması gayet zor. Bunlar da böyle hani karşıma çıkan seçmece ilginç bilgiler olsun sadece. Ne öneriyoruz kısmıyla bir kez daha sen dinleyenin karşısındayız. Her zaman olduğu gibi bazı önerilerimiz var. Bazen bölümle ilgili bazen bölümle alakasız. Bakalım sevgili Samet de neler var bu bölüm özelinde? Yani bölümle alakalı bölüm içinde bahsettiğim Behic Erkin'in Paris Büyükelçiliği sırasında insanlık namına gerçekleştirdiği çabalar Emir Kıvırcık tarafından TİMAŞ yayınlarından basılan Büyükelçi isimli kitapta anlatılmış. Şu anda tabii ki de çok uzaklarda olduğum için kitabı elde etme şansım yok. Senden bir sürpriz posta gelmediği sürece ama ilk fırsatta bu kitaba bakmayı düşünüyorum. Belki bir sonraki ziyaretimde olabilir. Yani bu kitabı öneriyim. Bir de Ülkümen yayınlarından bilinmeyen yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri isimli bir kitap var. O önerim olsun. Bir de daha güncel Ayşe Kuli'nin Nefes Nefese isimli 2002 yılında yayınlanan bir kitabı var. Bu da konumuzla bayağı alakalı bir kitap önerisi olsun. Yani böyle üçleme şeklinde bunları öneriyorum. Türk pasaportuyla özgürlüklerine kavuşan Yahudiler isimli Deutsche Welle videosu var ki senle paylaşmıştım bunu. Onun bence linkini hkbpodcast.com'a ekleyelim derim. Hem dinleyiciler hatta bu bölümde izleyiciler de diyelim siteye girip o YouTube videosunu bulabilirler. Bir de tabii bu meşhur bölümün aslında fikrine sebep olan Türk pasaportu belgeseli var. Bu belgeseli de sanırım YouTube'da bazı belli kullanıcılar yüklemişler. Ücretsiz olarak arama yaptığınızda bulabiliyorsunuz orada da izlemek için. Hatta altyazılı şeklinde çünkü Fransızca, İngilizce konuşanlar da var belgeselde. O belgeseli de önermek istedim. Bunlar konumuzla alakalı önerilerdi. Kendi haftamda ise belki de gelmiş geçmiş en sevdiğim iki oyundan biri olan Fallout'un sonunda bir dizisini yaptılar. Amazon Prime'da. Onun 4-5 bölümüne daldım. Tatmin etti mi? Tatmin etti. Oyunu bilenler için özellikle verdiği referanslar açısından inanılmaz bir tadı oluyor. O zaman tamam. Evet kesinlikle. Onu dizi olarak önermek istiyorum. Bir de Klasiktir Haka Büyüdü İnancısı adlı şarkı listemize. Brandon Benson'dan Feel Like Taking You Home şarkısını ve Dona McKay Hacker'dan da Leaves şarkısını ekleyerek sözleri sana vermek istedim sevgili canım. Teşekkürler Sametçiğim ödüllerin için. Şarkıda acaba dedim pişti mi oluyoruz ama isim benzerliği. İsim benzerliği diyelim. Ucundan bu sefer kurtardık. Evet böyle ucundan döndü. Sen zaten o kadar bölümle alakalı şeyler önerdin ki ben bölümle alakalı hiçbir şey önermiyorum. Sevgili Züleyha senin yol haritanı takip edebilir ki ben de bir kısmını takip edeceğim etmiştim zaten. Geçenlerde izlediğin bir tane film var Netflix'te bunu hatta düşün yani ben film izledim ve bunu öneriyorum çok olası şeyler değil. Yoğunluk vesaire zaman takvimi uymuyor. Hepsini mi izledin yarısını uyuyamı kaldın? Yok hepsini izledim. İşin garip tarafı. O bir başarı. Ya geçenlerde hani bir Adam Sandler demiştim ya. Evet. Herhalde bu şey karşıma yine Adam Sandler'ı çıkardı tesadüfen. Hustle diye bir film var. Yani hani basketbolu seviyorsan ve biraz da izlemek istiyorsan bazı şeyleri hani menajerlik işte scouting tarafını. Onunla alakalı bir film. Şaşırtıcı ben duymuştum bu filmi ama izlememiştim. İzlemek gerekiyormuş diye düşünüyorum şu an için. Ve tavsiye ediyorum. Güzel bir film eğer basketbolu biraz seviyorsan. Amerikan variyi olarak. Onun dışında iki tane de şarkı önericem. HKBW dinlencesi playlistimize. Bir tanesi Ocean grubundan Leaves. Diğeri ise Cold War Kids'den First. Bunlar belirttiğim gibi Deezer, Spotify ve Youtube'da bulunan HKBW dinlencesinde olacak. Sevgili İsmet'cim ve sevgili izleyen ve dinleyen. Bu haftanın şarkılarını eklediğimizde yan yana alt alta veya artık nasıl şekilleniyorsa bu Leaves'lerin beraber olması ilginç olacak gerçekten listede. Evet. Biraz öyle olacak. Bu herhalde Ender yaptığımız ve hatta ilk değil miyim çünkü bir ara bir çekiliş yapmıştık ve birkaç deneme videosu yapmıştık sanırım. Youtube'a geçici olarak koyduğumuz ama Ender diyelim yaptığımız görüntülü podcast. Ve aynı zamanda tabii ki de sadece ses olarak da her zamanki yerlerde de yerine olacak olan podcast'ın sonuna gelmişken birkaç tane hatırlatma yapalım. Evet kesinlikle. Bizi aynen bizi desteklemek için Patreon'a başvurabilirsiniz. O bir seçenek. Onun dışında da sitemiz hkboyupodcast.com'da hemen hemen burada bahsettiğimiz her şey oluyor. Bölüm notları, öneriler, Spotify linkleri hatta direkt hiçbir yere üye olmadan bölümleri dinleyebiliyorsunuz dinleme anlamında. Biraz da görüntülüyü nasıl olmuş çekildiğim derseniz de onu da Youtube kanalımıza koyacağız. Orayı da bir öneri olarak buraya bırakalım istersen kapatırken. Kesinlikle diyecek başka bir şey bırakmadın zaten. Önceki sonraki bir iki geri iki bölümlerde tekrar yolculuğa devam etmek dileğiyle birlikte dedikten sonra görüşmek üzere diyelim. Görüşmek üzere.